Açalım
pencereleri!
Hayat
girsin içeri
Hayatın
tadını çıkarmanın başlıbaşına kişisel bir şey olduğunu düşünürüz bazen.
Öyle olsaydı
iyi olurdu.Başımızın çaresine bakardık.
Ama öyle
değildir.
Hayatın
tadını çıkartmak başkalarıyla birlikte '' dünyanın'' tadını çıkartmaktır.
Dünyaya
açılmaktır.
Kimi zaman
hızla,kimi zaman durup bakarak ve usul usul dünyaya doğru gitmek,dünyayla
kucaklaşmaktır...Kişisel
olarak da,toplum olarak da ne zaman içimize büzülmeye,
içimize
kapanmaya başlasak o tat git gide solar.
Garip bir
ekşilik,acılık hakim olur damağımıza da,dimağımıza da...
Cesaret
yerini paronayalara;girişkenlik yerini ürkekliğe bırakır.
Kişisel
hayatımızda da,toplumsal hayatımızda da bu böyledir.
Yerimizde
saymaya başlarız.
Artan iç
sıkıntımızı dış düşmanlara bağlarız.
Sabahları
temiz hava gelsin diye ilk iş olarak açtığımız pencerenin yanınabile gitmez
oluruz.
Sırtımızı
döneriz pencerelere,güneş gözlerimizi kamaştırır.En sonunda da perdeleri
kapatırız.
Bu eşik çok
önemlidir.
Korku
eşiği...
Birkez
dünyadan korkmaya başladıkmı;bir kez düşmanlarla sarılı olduğumuz bilinci
gerçeklikten
kopup
paranoyaya dönüştü mü,hayatın suyu çekilir.Pörsür...
Ben kendimi
bildim bileli,toplum olarak da tek tek bireyler olarak da o eşikte takılı
kaldık.
Bir ayağımız
cesaretle güneşe çıkmak istiyor,bir ayağımız tetikte;korku tüneline girdi
girecek
ondan sonrası
kendi kendini meşrulaştıran tatsız tuzsuz bir yalnızlık...
Dünya bizi
sevmiyor diye ağlıyoruz,nicedir.
Aklımız hep
önce sevilmekte....
Yanıt?
Yanıt yok...
Yanıt;derin
bir sessizlik...
Albert Camus
Akdeniz'in en güzel sahilinde,Akdeniz'in en aydınlık kıyısında kurulu Oran
adındaki
Cezayir
şehrini anlatırken''Oranlılar sahile bakan pencereleri kapatmışlar,duvarlar
arasına
kapanmışlar
ve güzelim manzarayı hayatlarından kovmuşlar'' der.
Ben hem
kişisel hayatlarımızla hem de toplumsal manzaramızla Oranlılara benzediğimizi
düşünürüm.
Onlar gibi
''ufku''görmekten kaçıyoruz,uçsuz bucaksız manzaralardan korkuyoruz.
Yani
güzellikten ürküyoruz.
Neden?
Çünkü
güzellik alıp götürür insanı,sarhoş eder,başını döndürür,baştan çıkartır...
Ama hayat da
öyle değilmidir?
Eğer bundan
korkuyorsak bizimkine yaşamakmı denir?
Ufuktan
korkuyoruz.
Neden?
Çünkü ufuk
kışkırtır.Çünkü ufuk uzaklara çağırır.Çünkü ufuk bizim küçüklüğümüzü,dünyanın
büyüklüğünü
yüzümüze çarpar...
Ama bundan
korkuyorsak,sığ sularda kulaç atıp durmaya yüzmek mi denir?
Dikkat edin
bakın,herkes birbirine ''otur oturduğun yerde ''deyip duruyor.
Herkes
''haddini bilmeye''çağırıyor birbirini.
Ve
aslında..Ve bu yüzden..Hiçbirşey bilmiyoruz.
Kendimizi
bile...
Öyleyse...
Açalım
pencereleri.Atalım korkularımızı.
Hayatı
sevmek dünyayı korkusuzca kucaklamaktır.Korkanlar varsa,güneşimizden kaçsınlar,
gölge
etmesinler yeter!
HAŞMET BABAOĞLU'nun Haydi kıralım hayallerimizi
kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorum